Bizim toplumumuzun başarı göstermesinin sebebi, kadınlarımıza
gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır.
Ey kahraman Türk kadını... sen yerde sürünmeye layık
değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye değersin.
Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha
çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdur.
Mustafa
Kemal ATATÜK
ATATÜRK, Türk kadını için nice methiyeler söylemiş, nice
hedefler çizmiştir. Yukarıdaki sözleri sıralamaya kalksak tek başına bir kitap
olur. Onun gösterdiği hedefe ulaşmak için tüm imkansızlıkları yok sayarak,
Anadolu'nun tam orta yerinde, Sorgun ilçemizin Çayözü köyünde çileli bir
annenin dertlerini yüreğine gömmek yerine satır, satır kağıtlara yazdığı, hüzün
dolu yaşamını, motif motif kilimlere işlediği, Türkiye de “Kadın Ozan”
denilince Yozgatlı Sefil Döndü namıyla adından sıkça söz ettiren Bozok
Yaylasının başarılı Kadınını Kültür Nehri yayın ekibi olarak köyünde ziyaret
ettik. Her sözü bir nasihat içeren Sefil Döndü annemizi siz okurlarımızın da
tanıması, özellikle hanım kardeşlerimizin bu annemizden ilham almasını istedik.
Dergimizin yeni sayısını hazırlarken, şair ozan
kardeşlerimizle bir konuyu kendi aramızda irdeledik. Yozgat türkülerinin
geçmişine baktığımızda, çoğunun kadınlar tarafından yazıldığını gördük.
Şimdilerde şiir yazan, ağıt dizen hanım kardeşlerimiz pek kalmadı.
SEFİL DÖNDÜ “Güllü AKDEMİR”
O kendisinden on yıl önce doğan ablası Güllü’nün adı ile
Sorgun nüfus kayıtlarına geçtiği için doğum tarihini kesin olarak bilemiyor.
Adı Nüfus kayıtlarına on yıl önce “Güllü” olarak geçse de, ezanla konulan ismi
Döndü. Çayözü köyünde dünyaya gelen,
Döndü Mustafa İle Zöhre Hanımın evladı. Ailenin erkek evladı olmadığı için,
Haktan oğlan evladı dilek maksadıyla “Döndü” ismini vermişler. Döndü kız 14 yaşında aynı köyünden İsmail ile
nişanlandı. Üç yıl nişanlı kaldı. 1959 yılında evlendi. İki yıl asker yolu
bekledi, evliliklerinin ilk meyvesi Ayşegül babası askerdeyken dünyaya geldi.
1964 yılında dünyaya gelen oğluna Peygamber Efendimizin bir diğer adı olan ve
Türk milleti tarafından da en sık rastlanan Mehmet Emin adını verdiler. Mehmet
Emin çocuk yaşta ağır bir romatizma hastalığına yakalandı ve ailenin yaşamı
alt-üst oldu. Götürmedikleri
hastane, doktor, Hoca kalmadı, doktorların şu sözü; “ne bugün ölür, ne de yarın
dirilir” aileyi çaresiz bıraktı. On sekiz yaşına kadar konuşan, yürüyebilen
Mehmet, bir arife akşamı “anne benim kınamı yakın” demesi onun son sözleri
oldu. O günden sonra ağzından tek kelime dahi çıkmayan, bir adım dahi atamaz
hale gelen Mehmet, anasının derdine dert kattı. Sekiz çocuk dünyaya getiren
Döndü Hanım, köy şartlarında tüm imkansızlıklara rağmen hayata tutunmaya
çalıştı. Gün geldi tarlada çift sürdü, akşamları evinde kilim dokudu, köyün
terziliğini yaptı, yorgan yatak köpüdü, arıcılık yaptı. Onun bunca gayretine
rağmen hayat bir türlü yüzüne gülmüyor, geçim derdi bitmiyordu. Kocası İsmail ise
yılın yedi ayını gurbette amelelik yaparak geçiriyordu. Köy halkı onun bunca
gayretine rağmen aksiliklerin peşini bırakmaması sebebiyle “sefil Döndü” demeye
başlamıştı. Oğlu Mehmet
Emin Döndü hanımın en büyük meşgalesi idi. Gözlerine bakar, oğlunun ne dediğini,
ne istediğini anlardı, bu yüzden de gözünü gözlerinden ayırmazdı.
Bir gece sabaha karşı rüyaya daldı. Rüyasında, oğlu Mehmet Emin
sırtında doğuya doğru yürür, kendisini hiç tanımadığı on-on beş kişilik erkeğin
arasında, kaynak Suyun başında bulur. Suyun başında bir hanımın oturduğunu fark eder, yanındaki
adamlara o hanımın kim olduğunu sorar. İçlerinden biri de nasıl tanımazsın…! O
Peygamber Efendimizin kızı Fatimatüz Zehra derler. Yaklaşır kendisine uzanan
eli tutmaya çalışsa da Muaffak olamaz. Ne yapayım diye sorar, O da; şu kaynayan
sudan abdest alacaksın iki rekât namaz kılacaksın, kendisine söylenenleri
yerine getirir, Namaz sonrası dua için bağdaş kurup otururlar, herkes Rabbinden
ne diliyorsa onu yakarmaya başlar ve Mevladan dileğini şu şekilde dillendirir.
Ürüyamda gördüm ben seni
Göster gul yüzünü görmeye geldim
Bana bir dert verdi derman bulunmaz
Derdimin dermanın sormaya geldim
Kırkların sırrına erenlerdensin
Bakmadan alemi gorenlerdensin
Onca derde derman verenlerdensin
Yavruma bir derman ver diye geldim
Çekerim bu derdi otuz senedir
Atamam yavruyu ciğer anadır
Yeriniz yusektir bağaşlıyandır
Bağaşla sefilinin gormiye geldim.
Hayatı boyunca tek bir mani bile yazmayan Döndü kadın,
rüyasında usta bir şair gibi yüce mevlaya dileklerini dizeler halinde iletmenin
verdiği heyecanla kan ter içinde uyandı.
Üzerindeki
kıyafeti su dökmüşçesine sırılsıklam vaziyette, yatağı deprem oluyormuş gibi
sallanır halde ayağa kalkmaya korktu, asıl değişim zihninde yaşanmış, henüz
farkına bile varamamıştı. Oturup biraz dinlendi, üzerindeki kıyafetini
değiştirmek için korkarak ayağa kalktı. Düşünde yaşadıklarını zihninde tekrar
tekrar yaşadı. Birden o manevi huzura seslendirdiği sözlü dizeleri hatırladı.
Ne olduğunu bile bilmediği bu süslü dizeleri unutmamak için durmaksızın
tekrarladı. Küçük bir kurşun kalem buldu, kağıt aradı, sabahın ilk ışıkları yer
yüzünü aydınlatmıştı. Doğru tandıra yöneldi, daha önce ocak tutuşturma maksadıyla
biriktirdiği kağıtlar arasından temiz bir parça bulmaya çalıştı ve çimento
torbasının ara karını ayırdı, o dizelerin tamamını kaydetti.
O günden sonra Döndü Hanıma bir haller olmuştu. Kimselere
diyemedi. Yer yüzünde gördüğü her şeye daha bir farklı gözle bakmaya başladı,
yüreğinde tarifi imkansız bir aşk kaynamış, kabuğuna sığamaz olmuştu. Diline
dolanan her güzel dizeleri bir bir yazdı. Konu komşuya bile gitmez olmuştu.
Kocasından bile gizlediği bu ilahi aşkla savaştı. Her sözü şiir, her baktığı
canlı, cansız nesne varlığı şair gözüyle gizlice yazdı. Onun bu hali bir süre
bu şekilde devam etti, kağıtlar dert ortağı, kalemler dili olmuştu. Gün
geçtikçe gözleri önünde eriyen oğlu Mehmet Emin otuz yaşında vefat etti. Kalem
dile geldi, kağıt sır katibi oldu. Yürek kaynadıkça gözlerinden yaşlar süzüldü,
mürekkep misali harf harf, hece hece kağıda dizildi. Ne zaman içine bir ühunet
çökse kağıt kaleme sarıldı, yazdıkça rahatladı. Bir gün Kocasının bahçeye
gittiğini düşünerek, kağıt ve kalemini çıkarıp yazdığı bir esnada kapıdan içeri
ansızın eşi İsmail girdi. Kağıt kalemi saklama derdi onda paniğe sebep olmuş
olacak ki, eşinin gözlerindeki endişe sözlerine de yansımıştı. “Hayırdır hanım,
sende benim bilmediğim bir hal var, bu hal neyin nesi? diye sordu. Dündü Hanım
yuvasına ve kendisine bir zarar vermeyeceğine dair kocasından söz aldı ve hasıl
olan durumunu tüm gerçekliğiyle ortaya koydu. Yazıp sakladığı şiirleri de bir
bir kocasına okudu.
Kocası
İsmail’in şeytan aklına girmiş, kötülüğe ait ne varsa sokmuştu, eşinin okuduğu
şiirlerle o kirler bir bir arındı, çatılan kaşları gevşedi, derin bir huh
çekti, yüzünde bir tebessüm belirdi. “ilahi hanım, bana ecel teri döktürdün,
aklımdan geçenleri bir bilsen….” diyerek sözlerine devam etti. İneği satıp
senin bu yazdıklarını kitap bastıralım. Sen de bir daha benden gizli bir iş
yapmamaya söz ver diyerek tembihledi.
O günden sonra Döndü Hanım yalnız şiir yamakla kalmadı, köy
kültürüne ait ne varsa kayıt altına aldı. O iyi bir dinleyiciydi, dinlediği köy
hikâyelerini, tarihi hadiseleri, Gazi öykülerini, düğün düzgün yaşanmış ne
varsa not etti. Köy halkının lakap olarak taktıkları “Sefil” sözcüğünü kendine
mahlas olarak kullandı. Ünü önce kendi köyünde sonra da ilçesi Sorgun’da kısa
sürede yayıldı. Radyo Televizyon programlarına katıldı. Sorgunda yaşayan
aşıklar onu hiç yalnız bırakmadı, her gittikleri yere onu da taşıdılar. İlk
şiir kitabı “İÇİMDEKİLER” Durali Doğan tarafından yayımlandı. İkinci kitabı
“DAĞARCIĞMDA ANADOLUNUN ÖZVERİSİ” 2010 yılında yayımlandı. Bu kitabı ile ülke
genelinde çok sayıda ödüle layık görüldü, bu ödüllerden biri de “Örnek Kıdemli
Vatandaşlık” Ödülünü Ekmelettin İhsanoğlu’nun elinden aldı
2010 yılı onun için tüm hayallerinin gerçeğe dönüştü sene
oldu. Kendi imkânlarıyla Çayözü köyünde kurduğu köy müzesi ile geçmişten kalan
izleri geleceğe taşıdı. Kilim dokuma ve kök boya sanatını genç kuşaklara öğrettiyse
de her biri farklı yörelere gelin gittiği için kimse gelir kaynağı olarak
değerlendirmedi.
Eşine olan bağlılığı ilk günkü aşk gibi. Bugün Dünyaya
yeniden gelsem, yine bu herifimle evlenirim. Allah ondan razı olsun, o benim
hem yalan dünyam hem ahretim, İsmail benim iki cihan servetim, sözleri günümüz
aşıklarına ilham kaynağı gibi.






