Popüler Yayınlar

5 Aralık 2015 Cumartesi

KAVAK VE ANA YÜREĞİ

KAVAK VE ANA YÜREĞİ Anadolu kültüründe kavak ağacı oldukça önemli yer tutmaktadır. Her nerede su varsa, mutlaka oraya kavak dikilir, ya da her nerede kavak varsa orada su olduğu herkesçe bilinir. Kavak insan yaşamının emaresi, yerleşiminde simgesi haline gelmiştir. Özellikle Türk kültüründe kavak ağacı oldukça önemli yere sahiptir. Toprak sahibi herkes mutlaka ve mutlaka arazisine ya da evinin önüne bir kavak ağacı dikmiştir. Yeni doğan çocukların anısına dikilen ağaçlarla, yirmi yıl sonrasına hayaller kurulur, kuruyan, çoğalan dallar budanır, soğuk kış gecelerinde hoş sohbetler eşliğinde tüm aile ısınır. Kavak bazen türkü mısralarında yer almış, “Eğdim kavak dalını saydım yapraklarını, bir diğer türkü de ise Kavaktan gazel indi, dibine güzel indi gibi nidalarla hafızalara işlenmiştir. Şairlerin şiirlerine de konu olmuş, kimi sevdiğini selvi boylu kimi de Şair Nazım Hikmet gibi’ “Kavak” adlı dizelerinde “bir tek kavak dikemedim” diyerek mecazi duygularını dillendirmiştir. Kavak ağacı Atasözlerimize de yansımış, “Selvi Kavağının gölgesi olmaz, Kavak gibi boyu var fakat bir tek meyve vermez, Benzer örnekler her yörede sıkça kullanılmaktadır. Bir de Selvi Kavağı ile Ana Yüreği masalı vardır ki, yürekleri titretir. Hiç düşündünüz mü, Kavak ağacının yaprakları neden kalp şeklindedir? Masal bu ya; Evvel zaman içinde zalim bir hükümdar varmış. Her köyde bir adamı olan kral, Hangi köyde kimin güzel bir kızı var, o güzel kızları sarayına davet eder, bir gece sarayında alıkoyar ertesi gün canı isterse azat eder, canı istemezse cellatlara teslim edermiş. Köyün birinde dul bir kadın ile güzeller güzeli bir kızı varmış, Bir gün kral haber salarak bu güzel kızı saraya davet etmiş. Kralın yaptıklarından haberdar olan anne, kızını da yanına alarak yollara düşmüş. Nereye nasıl gideceğini bilmeden günlerce yol yürümüşler ve bir kavak ağacının dibine oturup dinlenmek istemişler. Anne ve kızı selvi kavağını gözleriyle süzmüşler, göğe değecekmiş gibi duran bu kavağın dibinde birbirilerine sımsıkı sarılarak oturmuşlar. Gövdesine misafir olan anne kıza tepeden bakıp duran kavak dile gelmiş: Hoş geldiniz, sizi doyurmayı gölgemle serinletmeyi ne çok isterdim bilemezsiniz, anca size verebilecek ne bir meyvem var ne de sizleri serinletebilecek gölgem diyerek çaresizliğini dile getirmiş. Anne Ey ulu kavak, eğer bize acıyorsan, kızımı bu gece misafir et, onu dallarının arasına gizle de kurt kuşa, yılan çayana yem etme yarın sabah gelir alırım demiş. Kavak, Memnuniyetle misafir ederim sen hiç kuşüm (tasa) çekme… Anne, biraz yürümüş, sonra geri dönmüş “ne de olsa sen hiç meyve vermezsin, onun için anne yüreğini ve evlat acısını da bilemezsin, en iyisi ben yüreğimi de bırakayım kızımla birlikte kalsın, yavrucuğum korkmasın… Selvi kavağına kalbini ve güzel kızını bırakıp giden anne ertesi gün, gün ağarırken dağdan topladığı birkaç meyve ve otla geri dönmüş. Kızını ve yüreğini sağ salim teslim alan anne, kavağa teşekkür ederek yoluna devam etmiş. Kavak ağacı ise bir gecelikte olsa ana yüreğini gövdesinde misafir ettiği için öylesine mutlu olmuş ki onun bu mutluluğu tüm gövdesine yansımış, yem yeşil yaprakları sapsarı sararmış, dalları inceldikçe incelmiş, rüzgârın esmediği zamanlarda bile yaprakları anne yüreği gibi tir tir titremiş, uzun, kalın olan yaprakları, kalp şeklinde yeniden yeşermiş. İşte o gün bu gün kavak ağacı yaprakları kalp şeklinde yeşermiş, dalından yürek çırpıntısı hiç dinmemiş, kuşlar ise dallarına kurdukları yuvalarda yavrularını güvenle büyütmüşler. Murat Erciyas

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder