Popüler Yayınlar

5 Aralık 2015 Cumartesi

DİLİMİZDEKİ YABANCILAŞMA

Arda Berkay ÖNGE Dilimizdeki yabancılaşma 16. Yüzyılda Arapça ve Farsçanın girmesiyle başlamıştır. Tam anlamıyla Türkçe olan sözcükler azalmış, dilimiz yozlaşmaya maruz kalmıştır. Dil nedir sorusuna verilen cevaplar aslen yetersiz kalmış, dilin tam anlamı olan öz kültürümüz yabancılaşmaya başlamıştır. Dil; Bir milletin kimliğini, varlığını, bütünlüğünü hatta ve hatta hürriyetini koruyan en önemli unsurdur. Bu yabancılaşmanın başlıca mimarları, batıya olan özentilerinden kaynaklanmaktadır. Sözde batılılaşma olarak adlandırılıp aslında kendi dilimize yabancılaşan çoğu yazarlarımız tarafından da sıkça vurgulanan kelimeler, zamanla kanıksanır hale gelmektedir. Ne yazıktır ki yazarlarımız yazınsal olarak güzel yapıtlar ortaya koysalar da, aslında bizleri gerçek benliğimizden uzaklaştırmaktadır. Dilimize katılan bu sözcükler bizlerin bir nevi kimliğimize, şerefimize yapılan tacizdir. Pr. Dr.Oktay Sinanoğlu’nun dediği gibi; “Dil bir milletin şerefidir.” Ancak şerefini koruyan bir millet dünyada ciddiye alınır. Dil olmazsa kültür olmaz. Kültür olmazsa kimlik, kimlik olmazsa haysiyet, şeref olmaz. ‘’ Dilimiz deki yabancılaşma aslında tam olarak Osmanlı’nın 3 Kıtaya yayılmasıyla oradaki yazışmalardan kaynaklanan anlaşma(-mak) konusundaki bozukluklardan ortaya çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu bu sebepten dilimizde Arabi ve Farsi sözcükleri katmak durumunda kalmış, yazışmalar yoluyla bu kelimeler dilimize yansımış, farklı dillerden farklı kelimeler kullandığımız eşyadan tutun da, mekan adlarına varana kadar girmiştir. Dilimizdeki kirlenmeyi arttıran unsurlara 19 y. Yıllarda Fransızca da eklenmiş, bu Türk dilindeki bu aşınmaya büyük ölçüde dur diyen Ulu Önder Atatürk’tür. Şöyle ki; bizim ilk yapıtlarımız ve ilk kimliğimiz Göktürk Tamgalarıyla oluşmuştur. Atatürk, bizim öz kimliğimizi benimsemiş ve Göktürk Tamgalarının anlam olarak en yakını olan Latin Alfabelerini seçmiş, bir çok yabancı sözcükleri dilimizden çıkarmış ve daha anlaşılır bir dil olma konusunda Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk Dil Kurumunu kurarak büyük bir adım atmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında okur yazarlık oranının %20 iken bu sayede %90 lara kadar ulaşmış ayrıca Uluslar arası alanlarda bize çok büyük faydalar sağlamıştır. Bize bunları sağlayan Ata’mızı ne kadar şükranla ansak azdır. Her ne kadar benliğimize dönme konusunda büyük uğraşlar verilmiş olsa da günlük hayatta kullandığımız sözcüklere kadar sıçramış olan yabancı sözcükler, bir türlü benliğimizden çıkmamış, Türk Dil Kurumu bazı yabancı kelimeleri de benimsemek zorunda kalmıştır. Dilimizdeki değişim, tarihin, teknolojinin ve bilimin getirdiği bir gerekçe midir? Yoksa bize oynanan kimliğimizi değiştirme , dil aracılığıyla yabancı ülkelerin kendi kültürünü dayatma Oyun mudur iyi araştırmak gerekir. Ulu Önder Atatürk yabancı kültürlerin ve dillerin boyunduruğu altında kalmamız için iki yol önerdi ; 1-)Dilimizin varsıllığını ortaya çıkarmak için araştırma yapmak. 2-)Dilimizi kendi ulusal gücü çerçevesinde geliştirmek zorundayız. Kandaşlarımız üzerimizde oynanan oyunlarına kanmamalı, günümüzde oynanan bu Algı Oyunlarına yenilmemelidir. Tüm Dünyadaki Türk ırkı dilleri üzerinde kapsamlı bir çalışma ortaya koyarak, yeni bir dil seferberliği başlatılmalı. 21. Yüz yıl iletişim çağı olduğu halde bugün Azerbaycanlı, Türkmenistanlı, Tacikistanlı… kardeşlerimizle dahi dil uyuşmazlığı yaşıyorsak, buna sebep, içimizdeki Türk ve Türkçe düşmanlarıdır. Türk Dünyası Bilim adamları bir araya gelerek “Dünya Türk Dili” çalıştayı yapılmalı okullarımıza, kitaplarımıza kardeş dillerimiz yansıtılmalıdır. Dilimizin getirdiği ulusal gücü ispatlamalı, üzerimize yapılan baskılara yenik düşmemeliyiz. Şundan Türk milleti emin olsun ki, dilimiz, kültürümüz kıyamete kadar var olacaktır. Türk’e kimse baş gelemez.. Arda Berkay Önge

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder